Kitap Okuyan İşçi Genç ve Nüktedan Kız

Bir metroda ayağımızda terlikler, karşımızda “tavlanacak kızlar”, işten dönen yorgun bir işçi genç olarak kitap okurken de; bir sırça köşkte, soylu bir faaliyet olarak Nobel Ödülüne aday olacak bir kitap yazarken de, aynı ortak duyusal-zihinsel insani kapasiteler harekete geçer.

kitap okuma
kitap okuma

Bu nedenle, sadece bu insani kapasitelerin herhangi bir kitap ya da bir duyusal-zihinsel aktivite vesilesiyle karşılıklı icrasının kendisi, her türlü günlük kaygı ve sosyal hiyerarşinin ötesinde insanlığı eşit ve ortak bir ontolojik paydada özgürce buluşturur.

Ama…

Bu eşit orijin ortak-insanlık prensibi; “özde herkesin ait olduğu bir yer var” masalıyla oluşturulan hiyerarşik toplumsal yaşamlar içerisinde, sürekli bölünüp, parçalanıp baskılanarak, üzeri örtülür.

Zenginlik, soyluluk, bilgiçlik ve her türlü “öncülük” safsatalarıyla bu orijin eşit-ortak insanlığı bölüp parçalayarak yapay hiyerarşiler oluşturan sosyal örgütlenmeler, bir sihirli dokunuşla bu “sonucu” kendi varoluşunun doğal “nedeni” olarak göstererek, bu her zaman böyleydi, bundan sonra da böyle olacak, herkes haddini bilsin diyerek, bu illüzyonu sürdürür.

Tabii ki…

Bir gün bu kadim masalın uyutucu konsensüs etkisi dağılıp, kimse bu hiyerarşide ait olduğu yerden özgürce çıkıp, eşit herhangi bir insan olarak kamusal düzeni kaosa sürüklemesin diye de her türlü fiili ve içselleştirilmiş sembolik “bekçilik” figürleri bilcümle görev yaparlar.

Bu durumda…

Tüm insanlığın bu insan-oluş kapasitelerinin ilk orijin eşit-ortak paydasını kamusal alanda özgürce hatırlatan, görünür kılan ve sağlamasını yapan her jest, her söylem sosyal örgütlenmenin yapay hiyerarşisini kökünden söküp atarak yerle bir eder.

Çünkü…

Bu radikal jest, herhangi bir insanın, herhangi bir insan olarak herhangi bir insan ile eşitliğinin sağlamasını özgürce yaparak, sosyal hiyerarşi masalını ve rastlantısallıklar üzerine kurulu ayrıcalıkların yapaylığını, temelsizliğini ve bu masalın sürdürülmesinin gereksizliğini tüm çıplaklığıyla birden ortaya koyar.

Bu nedenle…

Bu hiyerarşik düzende doğal olarak ait olduğu ayrıcalıklı bir yerinin olduğunu sanan genç kız; ayağında terlik ve üzerine yaftalanmış “keko” ifadesiyle kamusal alanda özgürce kitap okuyarak, duyusal-zihinsel kapasiteler açısından eşit ortak-insanlığa aidiyetini gösteren bir işçi gence “haddini bildirerek” ona hiyerarşideki kendi yerini hatırlatmaya kalkması normaldir.

Çünkü…

Bu kadim masala göre, yoksullar, işçiler yapay sosyal hiyerarşinin alt kesimi olarak sadece çalışırlar; karınlarını doyururlar, ürerler ve yeniden çalışmak için uyurlar.

Ayrıcalıklılar ise insanlığın yüksek bilinci olarak okurlar, yazarlar, düşünürler, eğlenirler ve yönetirler…

Yani…

Sosyal yaşam içerisinde herkesin ait olduğu bir yer ve bu yere göre belirlenen belli bir yaşamı vardır. O halde, herkes haddini bilmelidir; kimse bu düzeni bozmamalı, anarşi yaratmamalıdır…

Bedeni ile çalışan yoksul bir işçi ile zihinsel faaliyetin simgesi bir kitap bir arada, yan yana olamazlar; okumak ve düşünmek bir yoksulun doğasında yoktur!

Zaten yoksulların zihinsel faaliyetlere zamanları da yoktur. Çalışmaları gerekir ve yeniden çalışmak için uyumak zorundadırlar. Üretim ve tüketim zamanının bu doğal çarkı kırılamaz.

Sadece ayrıcalıklı olanların zihinsel faaliyetler için zamanları vardır. Zamanları oldukları için de zihinsel faaliyet zaten onların doğal hakkıdır. Bu böyle gelmiştir, böyle gidecektir…

İşte bu kadim totolojik masala göre sosyal hiyerarşi içindeki rollerin doğal dağılımı budur…

Bu nedenle…

Maaşının bir kısmını kitaba yatıran düşünceli ve iradi bir tutumla, zorunlu ulaşım zamanını zihinsel bir faaliyet zamanına çevirerek kendi “doğasına” aykırı olarak beklenmedik bir şekilde metroda kitap okuyan bir işçi genç, bu entelektüel faaliyetin sadece kendisine ait olduğunu sanan ayrıcalıklı bir genç kız için, haddini bilmeyerek, hiyerarşide kaos yaratarak, ayrıcalıklılar cemaatinin ortak-insanlığı bölüp parçalayan yapaylığını gözler önüne seren bir “düzen bozucudur”.

Çünkü…

Zihinsel bir faaliyet olması nedeniyle doğal olarak sadece ayrıcalıklılar cemaatine ait olan bir kitabı eline alıp okuyarak, bu basit jest ile bu kadim hiyerarşi masalını geçersiz kılan bir ihtilal yapmaktadır.

Hem de ayağındaki rahat terlikler ve üzerine yakıştırılan bir “kekoluk” ifadesine rağmen!

Bu ne haddini bilmezliktir böyle!

Bu durumda…

Ayrıcalıklı genç kızın içselleştirdiği hiyerarşik düzeni koruyan tüm “kolluk” ve “bekçilik” işlevleri hemen icraata geçer.

Sadece bedeni ile çalışması gereken yoksul bir işçi gençten, ayrıcalıklıların zihinsel faaliyetini ifade eden kitabı ayırarak, her şeyi düzen içinde yeniden ait olduğu yere geri yerleştirerek, kendince sosyal hiyerarşiyi ve kamu düzenini korur.

Bu nedenle…

Ayrıcalıklı olduğunu sanan genç kızın, ayağında terlik ile entel olmaya çalışan bir yoksul gencin “kız tavlama” çabası olarak tarif ettiği ironisinin altında, aslında kamu düzenini koruyan o bildik-tanıdık genel bir “bekçilik” tavrının refleksi vardır.

Yani…

Herkes kendini bilmeli, ait olduğu yerde kalmalı; sosyal hiyerarşi ve kamu güvenliği bozulmamalıdır. Böylece kadim hiyerarşiler masalının doğallığı kurmacası devam etmelidir.

İşte asıl sinsi olan, bu masalda kendini ayrıcalıklı sanan bireylerin kendilerinin tek tek içselleştirmiş oldukları bu genel “bekçilik” rolüdür.

Çünkü…

Bu “bekçilik” rolü, bu hiyerarşideki yerini terk eden yoksullara haddini bildirmekten ziyade, asıl bu kadim masaldaki ayrıcalıklı konumlara sahip olduğuna inanan bireylerin bizzat kendi illüzyonlarının tutsağı olmaktan kurtulmalarını, kendi yanılsamalarından duyusal-zihinsel olarak özgürleşmelerini engeller.

Bu da demektir ki…

Metroda ayağında terlikle kitap okuyan bir “keko” karşısında ayrıcalıklı bir yere sahip olduğuna kendini şartlandırmış olan bir genç kız; aslında, bu kadim masal ile baskılanmış ve koşullandırılmış olan (bu işçi genç ile eşit ve ortak olarak paylaştığı) kendi insanlığının farkında değildir.

Bu farkındalık için, sosyal hiyerarşi masalının tüm algılama, tasarımlama ve düşünme biçimlerinden özgürleşmeyi sağlayacak bir öznel ihtilale ihtiyaç vardır.

Bunun anlamı da odur ki…

Kendilerini ayrıcalıklı sanarak yaşayan genç kızların bir öznel ihtilal yaparak bu illizyondan özgürleşmeleri ve kendi duyusal-zihinsel ortak insanlıklarını keşfedebilmeleri için, ayaklarında terlik, ellerinde kitapla kız tavlayan yoksul gençlerin yarattıkları beklenmedik entel şoklarla karşılaşmaları gerekir.

O halde, kendilerini ayrıcalıklı sanan tüm dünyanın nüktedan genç kızları şöyle haykırmalıdır:

Kitap okuyarak bir insanlık devrimini tetikleyen tüm ülkelerin yoksul gençlerine bin selam olsun!

15.04.2015

kitap okuma
kitap okuma