Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeni’yiz: Anlaşmazlık Nerede?

Mağdur-olan-öteki ile özdeşleşmek, empati duymak bir etik tutumdur

Mağdur-öteki ile yüreğimizin birlikte atması anlamında acıma, sempati, empati duyma etiği, politik bir tutum değildir.

Ethos (etik), insanın yeryüzünde bireysel ikamet etme tarzıdır.

Politikos (politika), bir kollektif yaşam düşüncesi alanı ve evrensel bir ortak-insanlık eylemidir.

Politik duygu ve eylem; “mağdur-öteki” ile bireysel-etik bir özdeşleşmeden ötede; gerçekte olanaksız-paradoksal öznellikler yaratarak, insanın asıl kendi kendisiyle olan lokal-aynılık-özdeşlik ilişkisinden kurtularak özgürleşmesi ve tüm reel farklılıklara rağmen, kolektif öznellikler ve ortak-yaşamlar yaratabilmektir.

Yani…

Politika; lokal aynılık ve özdeşlik duygularının ifadesi değil, tersine lokal-özdeksel kimliklerin kolektif eylem ve ortak-insanlık sürecinde bir öznel başkalaşım ve özgürleşme yaşaması sürecidir.

Politika; bir başkasının acısını, haklı davasını içselleştirerek, özneşelerek, kolektif eylem içinde asıl tüm bireysel-lokal varoluşların her türlü aynılık-kimliklerinin dışına özgürleşerek çıkabilmesidir.

Politika; lokal-özdeksel farklılıkların gerçekliğinde evrensel bir ortak-öznellik, bir ortak-yaşam, bir kader biliği ve bir ortak-insanlık oluşturabilmesidir.

Bu çerçevede…

“Hepimiz Ermeni’yiz” demek, “mağdur-öteki” ile empati anlamında bir etik duygusal-özdeşlik sergilemekten öte; öncelikle devlete indeksli-milliyetçi “Türk” kimliğinin kendi kendisinden özgürleşerek, bu topraklarda herkese açık, evrensel ve demokratik bir yurttaşlık kurgulamasını denemektir.

Yani…

Devlete indeksli aynılıkçı-milliyetçı-ırkçı bir Türk kimliği özdekselliğinden çıkıp; demokratik bir halk, bir evrensel-politik öznellik yaratabilme kurgusudur.

Bu nedenle anlaşmazlık; ne bir yandan “Bu ülkede Türk var, Kürt var, Çerkez var, Laz var, nasıl hepimiz Ermeni oluruz?” şeklindeki bir “gerçekçilik saflığı” ile şaşma duygusundadır.

Ne de anlaşmazlık; “Bu bir empati olayı, insanın kendini başkasının yerine koyması, onun duygularıyla özdeşleşmesi” türünden aklı başında açıklamalar yapabilmek anlamında bir akademisyen bilgiçliğinin rasyonel mesafesindedir.

Buradaki anlaşmazlık; ne bu nitelemenin ifade ettiği Türkiye’nin etnik-mozaik gerçekliğinin yok sayılmasındaki nihilizmdedir; ne de aslında empatinin daha çok bir “duygusal yer değiştirme” olduğunun açıklayabilme inceliğindedir.

Buradaki anlaşmazlık; “Hepimiz “Ermeni’yiz” diyenlerle, “Hepimiz Ermeni olamayız” diyenlerin aynı “Ermeni” etnik kimlik nitelemesini kullanmasına rağmen, ondan farklı şeyler anlamasında.

Yani…

Buradaki anlaşmazlık; aynı “Ermeni” nitelemesinde, aslında temelde iki farklı dünyanın birbiriyle karşılaşmasında yatmaktadır.

“Hepimiz Ermeni olamayız” diyen gerçekçi-dünya; özde, “herkes ait olduğu yerde kalsın” diyen hiyerarşik bir “aynılık ve özdeşlik mantığı” dünyasını ifade etmektedir.

Yani…

Herkesin belli bir etnik kimlikle, belli bir sosyal statüyle, belli bir söylemle, belli bir davranış biçimiyle toplumun belli bir kesiminde yer aldığını irdeleyen ve bunların dışına çıkılmaması gerektiğini söyleyen kendi kendisiyle özdeş, tepkici, hiyerarşik-narsist bir dünya algısıdır.

Oysa…

“Hepimiz Ermeni’yiz” diyen kurgusal-dünya ise, özünde, eşitlikçi , özgürlükçü bir yeni-politik öznellik dünyası önerisidir.

Yani…

Tekil bir haksızlığı evrensel boyuta taşıyarak, düşüncelerin, zekâların ve du­yarlılıkların birbirleriyle özgür ve eşit şekilde karşılaşmasını dileyen bir başka-dünya fikridir.

Düşüncede yaktığı kıvılcım, duyarlılıkta yarattığı duyumsamayla tüm kimlikleri öznel-özgürleş­meye davet eden bir demokratik-dünya örgütlenmesidir.

Hiçbir kimlik etiketi, hiç bir hiyerarşik biçim tarafından meşrulaştı­rılmayan bir adilâne-yurttaşlık, bir ortak-insanlık yaratabilme çabasıdır.

Tüm kimliksel var oluşların duyarlığında, kendi kendilerini ve dünyayı algılama biçimlerinde, imgelemlerinde, farklılıkları tasarımlama biçiminde radikal politik-öznel-değişimler yaratabilme umududur…

Bu nedenle…

“Hepimiz Ermeni’yiz” nitelemesi, bir demokratik-politik-öznellik olarak düşünülmediğinde; bu adil, eşitlikçi ve özgür demokratik-dünya kurgusu, bu ortak-insanlık fikri de, sonuçta, herkes ait olduğu yerde kalsın diyen bir hiyerarşik “aynılık-mantığı” dünyasının saftirik gerçekliğiyle aynı yere gelmekten, yani onunla özdeşleşmekten kurtulamaz.

Sonuçta…

Paradoksal olarak iki ayrı uçta durarak, iki ayrı etnik kimlikle aynı tepkici-özdeksel ve kimlikçi-özdeş-dünya gerçekliği savunulur.

Çünkü…

Özünde, anlaşmazlık, temelde iki farklı “dünya fikri” arasındaki tercihtedir.

Her türlü haksızlıkların, hukuksuzlukların, yolsuzsuzlukların, savaşların, etnik katliamların, sokak linçlerinin, faili meçhullerin ve nefret cinayetlerin kaynağı olan özdeksel-aynılık-kimliklerinin hiyerarşik dünyası mı?

Yoksa…

Adil, eşit ve özgür olarak herkese açık oluşturulan demokratik-yurttaşlıkların, ortak-yaşamların ve ortak-insanlıkların kurgulanabildiği evrensel-politik öznellikler dünyası mı?

Zaten bir kader olarak yaşanmak yerine, Platon’dan Aristoteles’ten beri “nasıl bir toplum istiyoruz?” sorusuyla ortaya çıkmış özgün bir alan olan politikayı, iş yeri yönetir gibi “hizmet” ve “ihale dağtımına” indirgeyen safsatadan farkı da budur?

Yani…

Politika: Ekonomik, sosyolojik, etnik, cinsel, kültürel, dinsel-mezhepsel statülerin hiyerarşik-aynılık dünyasının özdeksel-olgusal kimliklerinin karşısına; adalet, eşitlik ve özgürlük fikirlerini sağlamasını yapabilecek tarzda herkese açık demokratik sahneler ve kolektif dünyalar yaratarak çıkabilmektir.

“Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeni’yiz”, diyerek…

Etnos‘un tekil aidiyetleri içinden Demos‘u evrenselliğini yaratabilmektir.

Polis‘in hiyerarşisi karşısına da, Politeia‘nın (toplum sözleşmesinin) eşitlik, özgürlük ve adaletini koyabilmektir.

Her daim…

(Bu yazı Hrint Dink’in ölümü üzerine ilk olarak 26 Şubat 2007 tarihinde “Anlaşmazlık Nerede?” başlığıyla gazetem.net’te yayınlanmıştır.)