Sinema ve Düşünce

Yazar: Gilles Deleuze

Çeviren: Metin Gönen

Elie Faure, bu büyük sanat eleştirmeni, sinemayla karşılaşıyor; onda yeni bir düşüncenin doğuşunu görüyor. Yazıları bizim için hala muhteşem. Ama gariptir ki, bugün bu yazılar saygı, hayranlık ve bağlılık uyandırmakla birlikte; aynı zamanda, sanki bizi “eğlendiriyor”. Nedense artık hiçbir şeye inanmıyoruz. Sinema yazarlarının büyük düşünürler oluşunun yalın gerçekliği, öyle bir hale geldi ki, buna kimse kulak asmıyor bile.

Bu nasıl oluyor?

Böyle bir şey nasıl olabilir?

Sinemanın kendisi, ya da biz, yeni doğan sinema sanatının çağrısından vazgeçtik. Gance’ın, Eisenstein’ın, Epstein’ın kararlılıklarını selamlıyoruz, ama nedense bize yine de naif geliyorlar.

Sormalıyız:

Neden?

Ne oldu?

shining
shining

Sinema öyle bir sanat ki, o başından beri kendisini düşünceyle ilişkilendirmeyi kesmedi; oysa bugün “düşünce ve sinema” ilişkisini ele alabilecek, bu sorunsallığı üstlenebilecek bir kitap bulabilir misiniz?

Bildiğime göre, Fransa’yı ölçü alırsak, bir ya da iki tane vardır. O kadar.

Çok değil. Hiç de çok değil.

Oysa Faure gibi öncüler bize ne diyor?

Bize şunu diyorlar: Sinema her açıdan düşüncenin kendisini yeniledi. Yani yeni bir düşünce imajı yarattı. En azından dört açıdan: Niteliksel açıdan, niceliksel açıdan, ilişki açısından ve modal açıdan.

Tam da Kant’ın dört temel kategorisi olarak.

Niteliksel olarak, sinema yeni bir düşünce yarattı; başka sanatlarda dengi bulunmayan bir düşünce. Niceliksel açıdan, yanıt hemen ortada: Sinema bir sanat, bir kitlesel düşünce; sinemayla halk özneleşiyor, kitleler düşüncenin öznesi oluyordu. İlişkisellik açısından, sinema evrensel bir dildi. Modal açıdan, sinema düşünceyi basit olabilirliklerden çıkmaya zorluyordu; düşünmeden yapamazsınız, diye düşüncenin olasılıklarını zorunluluklara indirgeyen basitliklerden.

Ne oldu?

Ne oldu da, bu büyük yazarlar bugün naif olarak nitelendirilmekte?

Elbette ki birçok şey oldu. Kimse bugün sinemanın evrensel bir dil olduğuna inanmıyor. Neden?

Birçok şeyin yanı sıra, örneğin dilbilim (linguistique) kaynaklı olan bir göstergebilim (sémiologie) soruna el attı. Cristian Metz, bu sinema/dil kapışmasına “bilimsel kesinlik” getirmek istedi. Ve dilbilim kaynaklı göstergebilim, sinemanın evrensel bir dil olarak nitelenmesini naiflik olarak ifşa etti.

Oysa yaşamda olduğu gibi, burada da aslında kimin naif olduğunun pek bilinmemesi beni hep şaşırtıyor. Öncülerin sinemayı evrensel bir dil olarak adlandırma sorununda, dilbilim kaynaklı göstergebilimin aslında karavana atıp geçtiğini görmek gerekli.

Ve sormalı: Göstergebilimin kendisi, naif dedikleri öncülerinden daha temel bir geriliği ifade etmiyor mu?

Şimdi, bizi yola ne getirebilir?

Büyük öncülerin bildirgeleri neden bu şekilde mübalağalı görülüyor.

Sinema ve düşünce ilişkisini bu denli umursanmaz yapan ne?

Neden sinemanın bir düşünce devrimi yaptığına artık inanmıyoruz? 

Elie Faure’un, öngörüsünün tersine, sinemanın çağrısına kulaklar tıkandı: Düşünce boğuldu ve iptal edildi. Sinema, kitleleri gerçek bir düşünce öznesi yapmak yerine, kalabalıkların yabancılaşmasına ve yığınların aptallaştırılmasında kullanıldı.

İşte bu nedenle Eisenstein’ın, Gance’ın, Epstein’ın fikirleri bize öylesine güzel ve “modası geçmiş” gözüküyor ki, sonuçta “sinema ve düşünce” ilişkisinden söz etmeye cesaret bile edemiyoruz.

 

Çevirinin Fransızca Kaynağı: Images-Mouvement, Cinéma et Pensée, 2725s

08.12.2009

 

Çevirenin Notu:

Gilles Deleuze’ün ifade ettiği gibi “sinema ve düşünce” ilişkisini ele alan özgün ve referans eserlerin dünyada sayıları 6-7 temel eserleri geçmeyecek denli azdır.

Fransa’da, Üniversitede aynı konular üzerine dersler verirken, Elie Faure’dan Epstein’a, Deleuze’den Badiou’ya, Ranciere’den Cavelle’e bu filozofların dünya ölçeğindeki referans kitaplarının incelenmesi ışığında doğrudan Türkçe’de özgün bir felsefe ve sinema çalışması olarak 2004 yılında yazdığım “Paradoksal Sanat Sinema” adlı kitap, Deleuze’ün belirttiği çerçevede “sinema ve düşünce” ilişkisi prensibiyle kaleme alınmış, alanında Türkçe’de referans olan bir akademik çalışmadır.

Kitabın 2008 yılında Versus Yayınları’ndan çıkan ikinci basımı, bizzat tarafımdan düzeltilmiş ve onaylanarak basılmış olan temel şeklidir.

Aynı çerçevede, referans olan temel eserleri Türkçe’ye kazandırma arzusuyla sinema ve düşünce ilişkisi konusunda bir klasik olan Elie Faure’un sinema üzerine yazılarını Fransa’da yaşarken gönüllü bir çalışmayla derleyip, çevirerek bir kitap haline getirip, 2006 yılında Türkiye’de yayınlaması için bir yayınevine önerilip, tarafımdan Türkçe’ye “Sinema Sanatı, Elie Faure” adıyla kazandırılmıştır. Arzu edenler Paradoks Dergi sitemizden bu kitabı okuyabilirler.