Sinema Festivalleri, Özgürlük mü Sansür mü?

Dünya sinema festivalleri; prensip olarak, filmlerin sanatsal yaratıcılık ve fikirsel özgünlük çerçevesinde ele alınarak, ticari ve hukuki ölçülerden bağımsız bir yaklaşımla seyirciyle buluştuğu özgürlük alanlarıdır.

belgesel
belgesel

Yani…

Festivallerin sinema sanatı adına oluşturdukları bu bağımsız platformlarda, filmler, birer sanat eseri olarak, sermaye piyasasının ve her türlü devlet iktidarının kontrolünden uzak bir biçimde, eşit koşullarda birbirleriyle karşılaşma ve seyircileriyle buluşma özgürlüğüne sahip olurlar.

Bu çerçevede…

Dünyanın tüm prestijli film festivalleri; iktidarların ideolojik tercihlerinden ve pazarın parasal gücünden öte, bir filmin başvurusunu,  sadece kendi sinematografik varlığı ve fikirsel hakikati üzerinde ayakta durduğunu varsayarak değerlendirip, kendi festival kurallarına göre özgürce seyirciyle buluşturup buluşturmama kararı vermektedirler.

Yani…

Filmlerin ticari satışlarından ve vizyona çıkma süreçlerinden önce, bir sanat ve düşünce eseri olarak kamusal alana çıkıp seyircisiyle buluştuğu ayrıcalıklı ve özel bir an olan bu festivallere başvuran filmlerden kayıt-tesçil ve eser işletme belgesine sahip olma zorunluluğu istenmemektedir.

Çünkü…

Festivaller; filmlerin salonlarda gösterime çıkıp, piyasa rekabeti içerisinde ticari maceralarına başlamadan önce, her türlü gişe kaygısından uzak olarak, seçici ön jüriler ve jüriler tarafından sanatsal ve fikirsel ölçülerle değerlendirilerek seyirciyle özgürce buluştuğu alanlardır.

Oysa…

Eser İşletme Belgesi, bir filmin festivaller sonrası yaşayacağı muhtemel ticari kariyeri için bir hukuki düzenleme olarak Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğünden alınmaktadır.

Yani, bir devlet kurumundan…

Bu nedenle, özerk sanatsal-kültürel etkinlikler olan festivallere katılım için, devletten ticari-hukuki bir eser işletme belgesinin alınma şartının getirilmesi paradoksal bir uygulamadır.

Çünkü…

Bu zorunluluk, filmlerin ticari kaygıların ve devlet mekanizmasının dışında herhangi bir ideolojik denetim olmaksızın seyircilerle özgürce buluşmasını engelleyen bir uygulama olarak, piyasa mekanizmasının ve iktidar erkinin sanatı ve düşünceyi denetleme uygulamasının daha bu özgürlük alanları olan festivallerden başlatmaları anlamına gelmektedir.

Bu durumda…

Festival komiteleri ise, filmlerin devletin ve piyasanın her türlü denetimden uzak olarak seyirciyle buluşmasının sağlandığı kendi özgürlük alanlarını koruyarak önce “Eser İşletme Belgesi” alınması zorunluluğuna prensip olarak karşı çıkıp, sermayenin ve devletin denetimini festivallerden uzak tutacaklarına; tam tersine, bu denetimi devlet iktidarı adına bizzat kendi elleriyle filmlere uygulamaktadır.

İşte…

Bu, Türkiye’deki film festivallerinin içinde bulunduğu ikilemdir..

Yani…

Festival komiteleri, Eser İşletme Belgesini zorunlu kılarak filmlere özünde şunu söylemektedir:

Bir sanat ve düşünce eseri olarak seyircinle hiç bir kaygı duymaksızın buluşabilmen amacıyla benim yarattığım bu özgürlük alanına ulaşabilmen için, senin öncelikle gidip devletin denetiminden geçmen gereklidir!

Bu çifte standart, savunulacak ve devam ettirilebilecek bir tutum değildir.

Festivaller, filmlerin ve tüm sinemaseverlerin her türlü denetim ve sansür kaygılarından uzak olarak buluştuğu santsal-fikirsel yaratıcılık ve özgürlük alanları olarak yaşamalıdır.

Yani…

Festivaller, prensipte öncelikle kendi seçimlerini yapmalıdır:

Devlet kontrolü mü?

Düşüncenin, sanatın özgürlüğü mü?

12.04.2015