Kosmos, İnsan Duyarlılığı ve Düşündürdükleri…
Film, karla kaplı tepeler ve hikâyeye sonuna kadar eşlik edecek fırtına sesiyle açılır. Kars’ın karlı dağları soluk soluğa; esiyor, gürlüyor, kimseyi barındırmıyor. Battal, karların içinde bir karaltı olarak belirir önce. Bir yerden kaçar gibi gelip ağlaya ağlaya sınır kasabasına girer. Film boyunca özdeşlik kuracağımız temel karakter, Battal olacaktır. İlk sahnelerde yoğun tipiye rağmen karların içinde tek başına koşan Battal’ı seyrederken içimizden bir ses, daha hızlı koşmasını, bir an önce insan eliyle yapılandırılmış sıcak bir mekân bulmasını, bunu başaramazsa soğuktan öleceğini söyler.
Battal, filmin başında nehirden cansız çıkardığı bir çocuğu hayata döndürerek ilk mucizesini gösterir. Sonrasında da yaşlılara can verecek, çocukları iyileştirecektir. Sağaltmak günümüzde bilimin alanına girse de, geçmişe baktığımızda bunun doğanın bir işlevi olduğunu görürüz. Eski dönemlerin doktorları; büyücüler, şamanlardır. Bu kişilerin mistik bir algıyla nitelenme nedeninin tanımlanamayan, anlaşılamayana yakıştırılan doğaüstü nitelikler olduğu düşünülebilir. Battal karakteri, doğayla kurduğu bağ, hayvanlarla iletişimi açısından insanın ilksel duyarlılığına sahip görünmektedir. Bilgi sahibi değil ama bilgedir.
Battal, şu sözlerle karşılanır; bu şehir mert insanların şehridir, bu şehir hikmetlidir, bu şehir Allah kapısıdır. Gerçekten öyle midir, kasabalının Battal’ı kabullenmesine bütün bunlar yetecek midir? Kurmaca kasabamız bir sınır kasabasıdır. Bir grup, sınırın ticarete açılması için imza toplarken halkın bir bölümünün de sınırların kaldırılmasına karşı olması insanın ötekileştirilmesine örnektir. Ya diğer canlıların, hayvanların ötekileştirilmesi. Hayvanların ötekileştirilmesi ve insanın duyarlılığını feda etmesi iki ayrı konu olmakla beraber pek çok açıdan ilişkilidir. İnsan, hayvanla birlikte yola çıktığı bu büyük maceranın bir noktasında “hayvanlığını” yok saymıştır. Tamamen kötü çağrışımlarla yüklü olan “hayvanlık”; insanın ilksel duyarlılığı, yaşam devinimini algılama, buna göre davranma, kısaca doğa ile iletişim kurma durumu için de kullanılabilir. Film boyunca mezbahalarda kesilmeyi bekleyen hayvan görüntüleri, bazı soruları dillendirir. İnsan türü, kendi güvenliği için doğayı düzene sokarken nelerden vazgeçmiştir? İnsanla hayvan arasında sanıldığı gibi bir fark var mıdır?
Film, izleyiciye özdeşlik kurması için Battal’ı işaret etmiştir, fakat Battal kolayca benimseyebileceğimiz bir karakter değildir. Bizlerle aynı dili konuşmuyor gibidir. Konuşma tarzında yönetmen tarafından bilinçli olarak tercih edilmiş bir “yapaylık” vardır. Kahvede kasabalı ile konuşurken duygularını bir kitaptan alıntılamışçasına sıralar. Davranışları da bize benzemez. Sevgi aramaktadır. Fakat bu arayışı toplumca belirlenen gelenek ve yasalara uygun olarak yapmadığı gibi “uygunsuz” davranışlarını saklama gereği de duymaz. Kurallardan habersizdir adeta. Hırsızlık yapar ama çaldığı parayı ihtiyacı olana verir. Parayı verdiği kişi, toplumsal normlara göre bakıldığında babasını öldürmüş bir suçludur üstelik. Öyleyse kimdir bu adam, bir meczup mu, evliya mı? Battal, kasabalı tarafından bu iki seçeneğe hapsedilmiştir.
Battal karakterini doğayla, hayvanlarla kurduğu bağ açısından irdelerken bir başka filmden 2001: A Space Odyssey’den yardım alabiliriz. 2001: A Space Odyssey’de maymun insan, uzun uğraşılar sonunda doğaya karşı ilk zaferini kazanır. Artık alet kullanabilmektedir. Bu sonrasında kurulacak bütün bir uygarlık için başlangıçtır. Filmde maymun insanın büyük bir zaferle havaya fırlattığı kemik gökyüzüne savrulur, bir uzay aracına dönüşür. İnsan türü bireysel ömürlerini birbirine ekleyerek bir medeniyet kurmuştur. Bunun bedeli nedir? Kendi içinde dil, din, ırk hatta türün en gelişkin eylemi olan düşünce üzerinden guruplaşmış ve doğal sonuç olarak ötekini icat etmiştir. İlk öteki, kuşkusuz hayvandır.
Kosmos’un bize yabancı, doğa duyarlılığından kopmamış kahramanı ise doğanın diliyle hayvanlarla bağ kurmakta, mucizeler göstermektedir. Hastaları tedavi eder, ölmüşleri diriltir. Battal’ın mucizelerine karşın, 2001: A Space Odyssey’de uzaya gitmeyi başarmış insanın acizliğine tanık oluruz. Uzay gemisinin mürettebatı yerçekimsiz ortamda yürümekte zorlanmaktadır. İnsan başarmış, tamamen yabancı olduğu bir evrene adım atmıştır. Ancak bu yabancı diyarda artık uzuvlarına hâkim olamamakta, kendisi için doğal bir eylem olan yürümeyi bile becerememektedir. İnsan türü duyarlılığını feda etmiştir. Artık verileri işlerken yalnızca kortikal düşüncenin ona sunduğu deneyim ve bilgiden yararlanmaktadır.
Jung’a göre kolektif bilinçdışı, kalıtsal olarak her insanın doğuştan getirdiği, içeriğini de ilk insandan bu yana yaşanan tipik psişik etkileşimlerin oluşturduğu (korku, tehlike, üstün güce karşı verilen mücadele, cinsellik, doğum, ölüm, sevgi v.b.) yapıdır1. Carl Gustav Jung kolektif bilinçdışını, kişiye özel tüm deneyimleri kapsayan kişisel bilinçdışından ayrı tutar. Jung’a bakılırsa Kosmos’daki karakter, mucize diye adlandırdığımız bilgeliğini ilk insanın ortaya çıkışı kadar eski bir bilgelik havuzuna borçlu olabilir. İnsanın en entelektüel eylemi saydığımız düşünce, ancak kişisel yaşamımız boyunca elde edebildiğimiz deneyim ve yazılı tarihle sınırlıdır. Oysa kolektif bilinçdışı ilk insandan itibaren hafıza biriktirmektedir. İnsanın doğa üzerine kurduğu tahakküm ve düşünceyle oluşturduğu medeniyetin temsili kasabalı; doğanın dilini unuttuğu, kendi çizdiği sınırın dışındakileri düşman saydığı gibi yanıbaşındakine bile adil davranamamaktadır. Mirası paylaşamadıkları için öz babalarının cenazesini sokak sokak dolaştırmakta sakınca görmeyen oğullar, bu durumun en belirgin örneğidir.
Kosmos, sinemanın bütün olanaklarını kullanarak görsel ve işitsel duyularımızı kışkırtan bir film. Bu yönüyle tedirgin edici. Fırtına sesi, çağıldayan sular, kurt ulumaları, kuş seslerine karşın araya parazit gibi giren metalik sesler, bombalar. Doğanın olağanüstü görselliğini kesintiye uğratan ışıklar.
Battal burada da barınamayacaktır. Sonunda ona düşen yine ağlayarak kaçmak, karların arasında kaybolmak olacaktır.
23.08.2013
Yazar: Derya SÖNMEZ
(1) Jacobi, J. C. G. Jung Psikolojisi, çv. Mehmet Arap, İlhan Yayınevi, İstanbul, 2002.