Melancholia ve Kıyamet
Neden “Dünya’nın Sonu” fikri ve nihilizm bu kadar gösterişli, bu denli etkili?
Neden koyu bir melankoli içinde, yok edici bir radikal son bekliyoruz?
Neden modern “Dünya” fikrimiz artık olasılıklardan yoksun ve sonlu?
Neden artık “Dünya” fikri sadece yeryüzünün olgusal gerçekliğiyle özdeş ve onunla sınırlı?
Yaşamı ve yeryüzünü kar amaçlı o kadar hızlı değiştirdik ki, belki şimdi biraz da oturup düşünmek gerekli!
Nasıl olduysa, Berlin duvarının yıkılışıyla başlayan belirsizlik sürecinden, insanlığa ve yaşama yön veren Büyük Fikirlerin ve Tarih’in sonuna, oradan da hızla “Dünya’nın Sonu” fikrine geldik.
Küreselleşmeyle insanlığın kucaklaşarak ortak amacına nihayet ulaştığını sandık. Ama gerçekte ekolojik yıkım, ekonomik kriz, adaletsizliğin zaferi ve yeryüzünde her türlü özdeksel kimliklere geri dönüş çılgınlığıyla parçalanan insanlığın trajedisi karşısında “ilerleme” arzusunu ve paylaşılabilecek bir ortak Dünya umudunu dahi yitirdik.
Fikirsiz bir yaşamın dayanılmaz boşluğunda, gelecek projelerinden kurtulmuş amaçsız bir tüketim anının sonsuz tekrarını yaşama histerisi içinde, yeryüzünde yeni Dünya fikirleri olasılıkları yaratma çabasından vazgeçtik.
Sonuçta, özde kendi insanlığımızı kaybettik.
Nietzsche’nin Hiristiyan Tanrı’sından sonra, yeryüzüne inen rasyonel Tanrı da öldü.
Kendi çıplak özdeksel gerçekliğimizle birebir kaldık.
Metafizik ve aşkın bir inanç sisteminde değil, aynı zamanda akil ve içkin bir “ilerleme” tasarımında da bir olasılıklar sonsuzluğu içeren “Dünya” fikrini yok ettik.
Beklentilerimize artık yanıt vermeyen ve bir fiziki radikal yıkımla yok olacak bu çıplak olgusal gerçeklik içinde, farklı yaşam olasılıkları yaratma idealini ve inancını da yitirdik.
Descartes’ın insanda tanrılarla eşit gördüğü fiziksel-biyolojik varoluşun ötesinde öznel olarak sonsuz-sınırsız olasılıklar yaratma özgürlüğünü deneme kapasitesini de unuttuk.
Peygamberlerin yerini alan ekonomik ve çevre felaketi uzmanlarının tehdit edici ve korku salıcı söylemlerinin terörizminde, nostaljik ve melankolik bir ruh halinin çöküşü içinde, sadece kolektif bir ölümün tüm evrende paylaşılacağı cezalandırıcı bir büyük yıkımı korkuyla beklemeye başladık.
Kant’ın, insanlığın ve aklın rasyonel amacı olarak belirlediği Aydınlanma’nın ışığının yayılmasının ve coşkulu ilerleme serüveninin yerini; Dünya’nın sonu fikrinin karanlık korkusu ve yıkıcı büyük felaketin kaygılı bekleyişi aldı.
Oysa yıkıcı radikal bir felaket fikri ve Dünya’nın sonu korkusu; ilerleme fikri, gelecek umudu ve sonsuz-sınırsız olasılıklar içeren “Dünya” fikriyle birlikte insanlığın yapılandırıcı ögelerindendi.
İnsanlık yeryüzünde yaşamak, bunu bir anlam ve amaç temelinde gerçekleştirmek için sonsuz deneyimler ve olasılıklar içeren bir “Dünya” fikri yaratmıştı. Bu “Dünya” fikrini, insanın kendi tasarımı olarak, doğanın fiziksel varoluşunun zorunluluklarından ve yaşamın biyolojik gerçekliğinden ötede, ondan fazla bir öznel yaratım olarak düşüncede yapılandırmıştı.
Dünya; fiziksel, biyolojik zorunluluklar ve olgusal gerçeklikten öte, aynı zamanda, yeryüzünde tüm insanlık için sonsuz ve sınırsız denenebilir olasılıklar içeren bir ortak yaşam, bir ortak-insanlık fikriydi.
Bu nedenle “Dünya” tüm insanlık için paylaşılabilen bir ikametgah fikriydi.
İşte biz bunu yaşatmaktan ve paylaşmaktan vazgeçtik.
Neden?
Neden bu ortak “Dünya” fikrini, yeryüzünün ve insanlığın gösterişli felaketlerle yok edilişinin eğlenceli nihilist “son” senaryolarına terk ettik?
Neden bu sonsuz yaşam olasılıkları içeren “Dünya” fikrini feda ederek, insanlığı suçluluk duygusu içinde cezalandırılmayı beklediği bir büyük felaket korkusuna endeksledik?
Çünkü…
“Dünya” fikrimiz değişti.
Küreselleşme; “Dünya” fikrini, sadece metaların ve sermayenin tüm yeryüzünde sonsuz ve sınırsız dolaşma gerçekliğine indirgedi.
Küreselleşme, insanın sonsuz ve sınırsız olasılıklar deneyimi olan “Dünya” fikrini sadece Dolar’ın ve Euro’nun sınırsız dolaşımının olgusal gerçekliğiyle özdeşleştirip nesneleştirerek, Dünya’yı yok etti.
Tarih’in son buluşundan sonra, “Dünya” fikri de son buldu…
Yani…
Kıyamet çoktan koptu!
Sadece Melancholia filminde değil…
Yeryüzünde de…
O halde…
Yaşasın yaratılacak yeni “Ortak-Dünya” fikirleri!
Metin Gönen
20.01.2013